Eylül, 2012 için Arşiv
Eyl 23, 2012 - inceleme, tavsiye    Yorum Yok

Tavsiye: Bu sabunlar yenir ki!

Pek çok hemcinsim gibi ben de birer pazarlama mucizesi olduklarına ve doğallıktan uzak  olduklarına inandığım için  kozmetik ürünlerine karşı oldukça önyargılıyımdır. Pek çok dünya çapında  markanın yanıltıcı reklamlarla insanları kandırmaları ve  para tuzağı olmalarının yanı sıra içerdikleri sayısız kimyasal bileşeni ve bunların etkilerini hayvanlar üzerinde test edilmeleri beni oldukça rahatsız eder. Bugün tamamen tesadüf eseri tanıştığım bir kozmetik markası bu konulardaki ön yargılarımı ciddi derecede  değiştirmeye aday. Henüz hakkında çok detaylı araştırma yapma fırsatı bulamasam da Lush firması ve ürünleri hakkında ilk izlenimlerim ve çevremdeki insanlardan duyduklarım oldukça olumlu. Arkadaşlarımın peşinden Caddedeki mağazalarına girmek durumunda kaldığım Lush, “doğal” ve “özgün” ürünleri, harika sunumu ve içeri girer girmez hissettiğiniz sıcak ortamıyla bu tarz diğer yerlerden oldukça faklı gibi! Mağaza içerisindeki herkes istisnasız şekilde rengarenk Lush ürünleri arasında hipnotize olmuşçasına  alış-verişe dalmışken ben bir köşede elime geçirdiğim insertleri incelemeye başladım. Ürünler hakkında okuduklarım ve firmanın felsefesini anlatan kısım beni öylesine etkiledi ki 10-15 dk sonra kendimi Lush’ın zengin ürünleri hakkında arkaşlarıma ahkam keserken ve hangi ürünü almam gerektiği konusunda kararsızlık çekerken buluverdim. ilgi çekici, lezzetli ve bir o kadar da şaşırtıcı bir deneyimdi

Doğallığı ve ürün çeşitliliği ile ön plana çıkan Lush, mağaza içerisinde ücretiz temin edebileceğiniz “Lush Times” dergisinde el yapımı ürünlerinin geliştirilmesi ve kullanıcılarına sunulması sürecindeki hassasiyetlerini ve felsefesini şu şekilde özetlemiş;

  • Biz; ürünlerimizi taze, organik* meyve ve sebzelerden, bitkisel yağların en iyilerinden ve güvenli sentetiklerden üretmeye, hayvansal hammaddeleri ürünlerimizde kullanmamaya, içindekileri kullanım oranına göre sırayla ve Latin dilindeki özgün isimleriyle birlikte ambalajın üstüne yazmaya inanırız.
  • Biz; hammaddelerimizi alırken, sadece hayvanlar üzerinde ürün testi yapmayan tedarikçilerden almaya ve kendi ürünlerimizi de sadece insanlar üzerinde denemeye inanırız.
  • Biz; kendi ellerimizle taze* ürünler yapmaya, kendi etiketlerimizi basmaya ve kendi kokularımızı yapmaya inanırız.
  • Biz; mum ışığında yapılan uzun banyolara, keyifli masajlara, tüm evi güzel kokularla doldurmaya ve doğru bildiğimiz yolda yanlışlar yapıp herşeyimizi kaybetsek bile sıfırdan yeniden başlamaya inanırız.
  • Biz; ürünlerimizin iyi bir değer sunması gerektiğine, böyle ürünlerden kar etmeye ve müşterinin her zaman haklı olduğuna inanırız.
  • Biz ayrıca; ‘taze` ve ‘organik` kelimelerinin, pazarlama dilinin ötesinde kendilerine has, dürüst bir anlamı olduğuna inanırız.

Ufak bir araştırma neticesinde ulaştığım bilgilere gore pek çok köklü kozmetik firmasına göre markete çok daha geç girmiş olan bu “farklı” firmanın (1995 mayıs ayında ) “doğal” başarısının arkasında  daha önce The Body Shop için yıllarca beraber saç bakım ürünlerini geliştiren yaratıcı takımın katkısı çok fazlaymış

Özellikle hamilelik sürecinde kozmetik kullanımına daha fazla dikkat etmeyi düşünen tüm “doğalseverlere “Lush ürünlerine bir gözatmalarını tavsiye ederim.

Ayrıca bunlardan çook güzel hediye olur…demedi demeyin!

Eyl 22, 2012 - inceleme, kitap, tavsiye    2 Yorum

Shibumi

“İnanılmaz ölçüde karışık ve özgün bir roman kahramanı Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghay’da doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de ‘Go’ oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki ‘yakın algılama’ yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı ve gerçek feylesof, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere…”

Travenian’in Shibumi’sinin önsözü Belkis Çorakçı’nın yukarıdaki cümleleriyle başlar ve sizi geceler boyu uykusuz bırakacak 445 sayfalık muhteşem bir serüvenin icine cekiverir…Şaşırtıcı bir kitap, şaşırtıcı bir yazar, şaşırtıcı bir kahraman

Dürüst olmak gerekirse yaklaşık 10 yıl önce kitabı ilk okuduğumda, “Shibumi gerçekten bir baş yapıt mı, yoksa yazarının kitaplarındaki kahramanları kadar gizemli hayatı mı kitabı bu kadar ilgi çekici yapmaktadır sorusuna net cevap verememiştim…tek hatırladığım, o yıllarda “çocuk olmamama rağmen”  ben de bu kitabı okuyan pek cok kişi gibi zaman zaman sanal alemde takma adımı Nicholai Hel (nikko) yapmış, en az benim kadar acemi arkadaşlarımla beraber saatlerce GO oynamıştım. Kısacası kitaptan oldukca etkilenmiştim.

Tesadüf eseri yakın zamanda kitabı tekrar okuma firsatım oldu ve uykusuz geceler “yeniden” başladı. “Öğütler ancak öğüt verene yararlıdır, o da vicdanındaki yükü hafiflettiği için” gibi hastası olduğun özlü sozler barındıran bu müthiş sürükleyici ve özenilmiş Travenian kitabını sıradan bir macera/aksiyon romanı olarak değerlendirmemeniz dileğiyle.

Tavsiye ediyorum…Okuyunuz, okutunuz…

Sayfalar:1234567»