etkinlik için Arşiv"
Ağu 16, 2015 - anı, eglence, etkinlik, kişisel, tavsiye    Yorum Yok

Irontrail D21 Macerası (23.7km)

9836A971-A6FF-48A1-8A63-C89771E5DAD6Her şey yaklaşık 1 yıl önce başladı. Üstadımız, Abimiz – Emin Hocamız 3-5 günlüğüne ortadan kaybolmuştu. Biz durumu sıradan bir yıllık izin diye düşünürken, konu sonradan netleşti, Facebook’a düşen fotograflar ve yorumlar aklımızı başımızdan alıvermişti. Emin Hoca üşenmemiş, kalkıp taa İsviçrelere gitmiş ve 2500+ rakımda, tırmanmalı, koşmalı 20 küsür kilometrelik bir trail yapmıştı – IRONTRAIL. İtiraf ediyorum, duyan hemen herkes gibi hem çok imrenmiş hem de sanırım biraz kıskanmıştım bu keyifli macerayı. Gel zaman git zaman bu Irontrail konusunu pek çok kez konuştuk kendisiyle, bilmiyorum nasıl gaza geldik, ama , 2015 Irontrail‘e beraber katılmaya ve bir öncekinden daha da zorlu bir parkur olan D21‘i denemeye karar verdik. (Parkur; Davos – Schatzalp – Stafelalp – Chörbsch Horn – Latschüelfurgga – Strelapass – Davos şeklinde, 23.7km uzunluğunda ve bol miktarda tırmanma içeriyor)

Plan, zaman içerisinde kendiliğinden oluşuverdi. Dürüst olayım, pek çok kere ben ve bir miktar fazlalığım (kendisini yakınen tanımayanlar göbek diyorlar, ama ben, derinlerde bir yerde baklava dilimleri olduğunu iddia ediyorum!) bu 23.7km lik zor trail konusunda biraz hadsiz bir karar aldık galiba diye düşünmedik değil. Ama artık ok yaydan çıkmıştı!

Koşu yaklaştıkça planlamayı ve nasıl hazırlanılması gerektiğini detaylandırırken, İsviçre Alplerini pek merak eden ve hayattaki hemen her tür birayı deneme konusunda sınırsız bir azme sahip olan sevgili gurmemiz Mösyö de (Cenk) bu gezide bize eşlik etmeye karar verdi. Oteller ayarlandı, maximiles puanları ile beleş uçak biletleri alındı ve belki de dünyanın en garip trail ekibi spontan bir şekilde oluşuverdi

İtiraf etmek gerekirse bu parkuru koşup koşamayacağıma dair son ana kadar hiç bir fikrim yoktu, en kötü ihtimalle ancak filmlerde gördüğümüz o bol virajlı ve Hobbit diyari misali dağ köylerinde bisiklete binerim planları yapıyordum… Yaşananlar, tam olarak öyle olmadı!

İsviçre’ye geldikten sonra ekibin istisnasız her üyesi, yarışa katılma ve elimizden gelenin en iyisini yapma konusunda hemfikir ve olduça motiveydi. Tam benim bisiklet planı suya düşecek diye içimden hayıflanırken Emin Hoca her daim olduğu gibi imdada yetişti ve günübirlik bisiklet kiralamayı önerdi. Koşudan bir gün önce 40+ km bisiklet kullanarak muhteşem manzaralı dağ köylerini ve Alpler’in virajlı yollarını test etme fırsatı bulduk. Ben, çoktan mest olmuştum, o virajlı yolları tırmanmak süper keyifli, 60km’yi aşan hızlarla yaptığımız inişler ise tek kelimeyle muhteşemdi. Bisiklet turunu çok sevmiş olsak da bu küçük kaçamağın, bir sonraki güne etkisini merak etmiyor da değildik. (Doğal olarak, az da olsa etkiledi!)

Yarış günü geldi çattı. Havanın çok kötü olması ve tatilin sona A9FF58EA-F617-40E7-999D-068F8B4AABBCyaklaşıyor olması biraz moralleri etkilese de planlanan saatte hepimiz Start çizgisindeydik. Buraya kadar her şey çok keyifliydi, ama özellikle yarışın 11. – 14. kilometreleri arasındaki kesintisiz ve kimi zaman 45 dereceyi aşan devasa tırmanış hepimizin kabusuydu. (…ki tüm korkularımız bir bir gerçek oldu). Derken bu kaygılar içerisinde yarış başladı!…

Ben ve göbeğim sabah 10:00’da başladığımız yarışı, yoğun yağış ve paramparça olmuş bir çift koşu ayakkabısı ile (Adidas’a saygılarımı sunuyorum!) akşam 16:08’de bitirdik. Çok zorlu ama inanılmaz keyifli bir aktiviteydi. Elimde batonlarla, dağlarda tepelerde 24km koşabileceğimi hiç sanmazdım, yanılmışım. Tahminimden daha kolaymış!

Irontrail’den geriye suratımızda kocaman gülümsemeler, bol yorgunluk ve önümüzdeki yıllarda pek çok kez tekrarlamayı hayal ettiğimiz süper bir maceranın anıları kaldı. Şimdi seneye T41 koşmanın planını yapıyoruz. (yav, he he!)

Bu arada, yarışa hazırlık süreci boyuna beni asla yanlız bırakmayan fahri sponsorlarım Tuborg ve Efes firmalarına teşekkürlerimi iletiyor. İstanbul’un güzide kebapcılarına da saygılarımı sunuyorum.

İyi ki varsınız!

Dipnot:

Irontrail D21, Davos’ta başayıp (1558 metre) sırasıyla Schatzalp – Stafelalp – Chörbsch Horn – Latschüelfurgga – Strelapass noktaları geçilerek, tekrar Davos’ta sona eren dünyaca ünlü bir trail parkuru. Bu yarış sırasında, yarışmacılar 23.7km koşmakta, 2650 metrelere çıkmakta ve toplamda 1270metre yükselecekleri zorlu tırmanışlar gerçekleştirmekte…

Şub 16, 2015 - anı, etkinlik, tavsiye    Yorum Yok

Karanlıkta Diyalog

didistUydurulmuş bile olsalar, özel günlerin en iyi tarafı nedir bilir misiniz? Gerçek dostlarınız, sizi o günlerin bir parçası yapmayı ister ve bu da sizi özel hissettirir ve mutlu eder. İşte 14 Şubat Cumartesi, benim açımdan tam olarak öyle bir gün oldu! Plansız, programsız sıradan bir hafta sonuna hazırlanırken, telefonum çalıverdi ve en otoriterinden bir ses, Cumartesi 13:30 Gayrettepe Metro İstasyonuna gelmemi ve kesinlikle geç kalmamamı dikte etti! Adetim olduğu üzere, önce mırın kırın yaparak ve biraz da nazlanarak evet demiş bulundum… (çok da iyi etmişim!)
 
Tanıyanlar bilir, sıkıcı sayılabilecek seviyede zor şaşırtılabilen ve bu özelliğinden nefret eden biriyim.  O yüzden itiraf etmeliyim ki, bu buluşmaya konu olan plana dair beklentilerim oldukça düşüktü. Yanılmışım! Dostları görmenin verdiği o her daim mutluluğa ek olarak, bu sefer hem şaşırdım, hem eğlendim, hem de pek sevindim! …ve birazdan anlatacağım olaydan ötürü sanırım bir miktar da değiştim!
 
Tam vaktinde buluşma yerinde varmıştım, derken uzun süredir görmediklerim teker teker dökülmeye başladılar. Hani bazı insanlar vardır ya dostluklarınıza hiç nokta ya da ünlem koymayıp da araya sadece virgüller serpiştirdiğiniz, işte onun gibi bir ekip toplanıverdi birden. Neden uzun süredir görüşülemediği üzerine sitemler ve son görüştüğümüzden beri yapılanlar üzerine bir catch-up tan sonra. Günün sürpriz planı açıklandı;
Hep beraber bir etkinlinliğe katılacaktık. Aralık 2013’ten beri Gayrettepe Metro İstasyonunda sergilenen Karanlıkta Diyalog!
 
Karanlıkta Diyalog, şimdiye kadar 130’dan fazla şehirde sergilenmiş ve 7 milyondan fazla kişiye ulaşmış bir proje. Temel amaç, 90 dakika boyunca görme duyusundan yoksun olarak (ve görme engelli rehberiniz eşliğinde), diğer duyularınızı ve sezgilerinizi kullanarak şehirde sıradan bir günü deneyimlemek! Normal koşullarda bu tarz bir etkinlikle ilgili spoiler vermemek adına fazla detay yazmamaya özen gösterirdim, fakat bu deneyim insanda o kadar farklı ve tarif edilemez hisler uyandırıyor ki, bırakın beni, kalibresi yüksek tanınmış yazarların mesailerini toplasalar gene de bu hissin yüzde onu aktarılamaz. (ciddiyim!)
 
O yüzdendir ki, ben fikrimi değiştirene ya da siz okumaktan sıkılana kadar devam edecek bu yazı!
 
…bir kısmı tanıdığım kişilerden oluşan yaklaşık 10 kişilik bir ekiple başlama saatini beklemeye başladık. Seans öncesinde, hepimizden telefon, saat, gözlük gibi aksesuarlarımızı, diğer kişisel eşyalarımızla birlikte kilitli dolaplara bırakmamızı ve kurallara mutlak surette uymamızı istediler. (Bu kısım gerçekten önemli!). Daha sonra, zifiri karanlıkta elimizdeki sopalarla ve sezgilerimizi kullanarak nasıl ilerlememiz gerektiğine dair kısa bir  eğitim aldık ve sonrasında turumuz başladı!
 
Tamamen karanlık bir parkurda, Şehr-i İstanbul’u görme engelli bir vatandaş gibi yaşadığımız, etkileyici, ilham verici, bir o kadar da sarsıcı bir 90 dakikaydı benim açımdan. Her ne kadar tüm detayları anlatmamak için kendimi şu anda zor tutuyor olsam da sanırım gideceklere haksızlık etmemek adına içerik hakkında çenemi tutup, kalemime ket vurmalıyım, üzgünüm! (pek çabuk değişti fikrim!)
 
Tecrübe edeceklerinize dair susuyor (şimdilik!) ve etkinlik sırasında başımdan geçen komik, bir o kadar da farklı deneyimimden biraz bahsedeyim istiyorum! Baştan belirttiğim üzere bir rehber eşliğinde ilerleyen ve görece olarak kalabalık bir ekiptik. Hepimiz, gördüklerimiz, pardon sezdiklerimiz karşısında heyecanlanıyor, şaşırıyor ve bol bol konuşuyorduk. Eğlenceli ve kesinlikle farklı bir deneyimdi. Bir süre sonra, nedenini şu anda bile anlamakta zorluk çektiğim anlık bir dikkat dağınıklığı yaşadım ve o bir kaç paragraf önce bahsettiğim uymamız gereken temel kuralları atlayıvermişim. Tekrar yoğunlaştığımda her şey için çok geçti ve kaybolmuştum! Zifiri karanlık bir ortamda, çevremde simule edilmiş bir gerçeklikle, bol gürültülü bir yerde yapayalnızdım!  Gariptir, başlarda oldukça sakindim. Sanırım, tüm bu yaşananların bir kurgu olması, hiç bir zaman bir arabanın altında kalmayacağıma dair güvenim ve ışıkların eninde sonunda yanacağı gerçeği, heyecan ve korku duymama engel oluyordu. Bu durum ne kadar sürdü bilmiyorum, fakat başta kurgu olduğuna emin olduğum o durumun, anlıkta olsa yavaş yavaş gerçeğime dönüşmekte olduğunu dehşetle fark ettim! Hislerimi tam olarak sizlere anlatabilmeyi gerçekten isterdim. Şehrin ortasında, görme duyumdan mahrum ve yapayalnızdım. Derin bir nefes alarak, mantığımı kullanarak bu durumdan nasıl kurtulabileceğimi planlamaya başladım. 10 kişinin kendi arasındaki konuşmalarını duyabiliyor olmam gerekirdi ama ortamda o kadar fazla insan sesi ve şehir gürültüsü vardı ki, bu yöntem kesinlikle işe yaramadı. Sonra insanların yön bulabilmek için kullanması zorunlu sopaların sesleri geldi aklıma zira martıdan, vapurdan, kediden, tramvaydan ya da şehrin olağan gürültüsünden farklıydı o ses! Kulak kabarttım, hiç bir şey yok…derin bir nefes, tekrar ve tekrar denedim…ama nafile! Gecen zamanı tasavvur edemiyordum, derken çok ama çok derinden o sopalardan gelmesi olası bir ses duyuverdim… Mutlu olmuştum, umutlanmıştım! Hızla ve uymam gereken kuralları bir kez daha teker teker çiğneyerek ekibime ulaştım! Nihayet güvende ve olmam gereken yerdeydim! Hem de kaybolduğumu kimseye hissettirmeden! Mutluluğum kısa sürmüştü, rehberimizin parkur ile ilgili yönergelerini dinlerken, acı gerçekle yüzleşmek durumunda kaldım, zira ekibi bulmuştum, ama yanlış ekibi! Kararsızlıkla geçen bir kaç dakika sonrasında biraz da mahcup bir şekilde durumumu yeni rehbere aktardım. Derin bir sessizlik oldu. Başına buyrukluğumun sonucu ortadaydı, ekibimle aramda en az yarım saat olduğunu ve sezgilerimi o kadar da iyi kullanmadığımı öğrenmiştim. Rehber, etkinliğe grup olarak katıldığımı öğrenince arkadaşlarımın merak etmemesi adına beni mutlaka grubuma geri götürmesi gerektiğini söyledi ve sopamı kaldırmamı, elini sıkıca tutmamı ve kendisine güvenmemi söyledi, hızlı hareket edeceğimizi ve panik yapmamamı belirtmeyi de ihmal etmedi!  Hiçbir duvara dokunmadan, görmeden ve gözlerim açıkken hareket ettiğim hızda ilerlemek <başlarda ürkütücü olsa da> değişik bir tecrübeydi. Tüm duyularım beyne aksi şekilde hareket etmem gerektiğine dair snapsler gönderiyor olsa da bu hiç tanımadığım arkadaşa ve onun “benimkilerden hassas olduğu ortada olan” hislerine uymam gerektiği açıktı, ama gene de zorlandım! Ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir koşuşturmacının ardından nihayet tanıdık seslere ulaşmıştık! Mahcup olacağım şekilde gerçek rehberime ismen takdim edildikten sonra, seansın en son aşaması olan karanlık cafe ve söyleşi
kısmına geçtik. Kaybolma üzerine esprilerle bezenmiş sohbet ve keyifli söyleşimizi sıcak kahveler eşliğinde yaptık ve parkuru tamamladık!
 
Hepi topu 90 dakikalık bir etkinlik sonrası, kimseye bazı konularda ahkam kesecek değilim,  ama bu dalgınlık ve sakarlıkla çeşitlenmiş tecrübem bana garip bir detayı fark ettirdi. Bunu mutlaka sizlerle paylaşmak isterim, Muhtemelen hemen hepimiz, görme engelli arkadaşlara gündelik hayatta bazı temel konularda elimizden geldiğince desteği sağlıyoruz, ama “kendi adıma konuşmak gerekirse” çok temel bir şeyi atladığımı fark ettim, böyle durumlarda az konuştuğumu ve çok az dokunmaya özen gösterdiğimi… O zifiri karanlık <renkli dünyada> sözlerin ve dostça bir fiziksel temasın anlamının bu kadar büyük olacağını asla tahmin edemezdim! (Muhtemelen bu satırları okurken siz de tasavvur edemiyorsunuzdur!)
 
Olur da yazıyı sıkılmadan okuduysanız ve Karanlıkta Diyalog etkinliğine katılmak isterseniz, sizlere naçizane bir kaç tavsiyem olacak;
 
– Etkinliğe mümkünse yalnız gidin, görme engelli birinin yaşamına dair zorlukları çok daha iyi gözlemleme fırsatınız olabilir!
– Basit ve sıkıcı gibi görünse de, kurallara uyun, zira o parkurun ışıkları daha önce de belirttiğim üzere “asla” yanmayacak!
– Karanlık bir Cafe’de kimlere kahve ısmarladığınıza dikkat edin! (swh)
– Kaybolmayın!
Sayfalar:«123»