is..tanbul |
Eyl 18, 2012 - anı, deneme    Yorum Yok

is..tanbul

90’ların sonlarıydı… İstanbul’u yoğun, pis bir sis kaplardı kasvetli kış günlerinde. Şehrin üzerine kara bir bulut gibi çöker, çocuklara ve astım hastalarına “yavaş yavaş öleceksiniz!” dercesine soğururdu tüm oksijeni hatırlar mısın? Gençliğimize , bitmek bilmez enerjimize rağmen boğulur gibi olurduk, pek çaktırmasak da gözlerimiz yaşarırdı çoğu zaman – Kemalettin Tuğcu okurcasına!….Genizlerimizde o acı yanmaları hissettiğimizde aslında iyi bilirdik ki, ölmekteyiz her nefeste. Biraz da çocuksu bir öfkeyle, isyan ederdik tanrının daha önceleri futursuzca aldığımız nefeslerin hesabını tek tek soruyor olmasına, “sindiremediği bir tokat yemis küçümen acziyetiyle”

Güzel olan;

O zorlukla nefes aldığımız, yarı sarhoş gezdigimiz günlerde bile o kadar emindik ki yağmurların gene ıslatacağına, rüzgarların delicesine esip , bir bahar sabahı silip götüreceğine o kara peçeyi.

“kaygısızca nefes alabileceğimiz güzel günlerin hatrına daha da bir derin içimize çekerdik istanbul’u… bitmeyen bir inatla…”

2007



Yorum Bırakın